Emine Tavuz – Yere Yakın Yıldızlara Uzak Kitap Özet

Emine Tavuz’un Yere Yakın Yıldızlara Uzak adlı kitabı, 224 sayfalık bir gençlik romanı olarak okuyucuyu duygusal bir yolculuğa çıkarır. Hikaye, İstanbul’da sıradan bir sabah, 16 yaşındaki Bestegül’ün okula gitmek için metroya binmesiyle başlar. Bestegül, ailesiyle yaşayan, hayatında büyük beklentileri olmayan, içine kapanık bir genç kızdır. O sabah metroya bindiğinde, her şey olağan görünür: insanlar işe ya da okula yetişmeye çalışır, kulaklıklarında müzik çalar, bir yandan da günün telaşı içinde düşüncelere dalar. Ancak bu sıradanlık, metronun aniden çökmesiyle yerini kaosa bırakır. Tünelde meydana gelen bir kaza sonucu metro vagonu enkaz altında kalır ve Bestegül’ün de aralarında bulunduğu 14 kişi mahsur kalır.

Enkaz altında geçen saatler, hikâyenin ana eksenini oluşturur. Bu 14 kişi, farklı yaşlardan, mesleklerden ve hayat hikayelerinden gelen bireylerdir. Örneğin, yaşlı bir adam olan İhsan Amca, emekli bir öğretmendir ve torununa kavuşma hayaliyle doludur; genç bir hemşire olan Zeynep, mesleki refleksleriyle yaralılara yardım etmeye çalışır; bir üniversite öğrencisi olan Oğuz ise Bestegül’ün hayatında önemli bir yer edinecektir. İlk saatlerde herkes panik içindedir, ancak zaman ilerledikçe açlık, susuzluk ve oksijen azlığı gibi zorluklar baş gösterir. Kurtarma ekiplerinin sesleri duyulur, ama enkazın derinliği ve karmaşıklığı nedeniyle yardım bir türlü ulaşamaz.

Roman, enkaz altındaki bu insanların hikayelerini tek tek ele alır. İlk ölen, kalp rahatsızlığı olan bir iş adamıdır; ani bir krizle hayata veda eder ve bu ölüm, grupta hem korkuyu hem de bir tür kabullenişi tetikler. Ardından, yaralı bir kadın kan kaybından ölür. Her bir kayıp, geride kalanlarda farklı duygular uyandırır: kimi isyan eder, kimi dua eder, kimi ise sessizce ağlar. Bestegül, bu süreçte hem kendi korkularıyla yüzleşir hem de Oğuz’la yakınlaşır. Oğuz, 19 yaşında, sakin ve düşünceli bir gençtir. Enkaz altında Bestegül’e destek olur, onunla sohbet eder ve ona umut aşılamaya çalışır. İkisi arasında, ölümün gölgesinde filizlenen saf bir bağ kurulur. Birbirlerine hayallerinden bahsederler: Bestegül gökyüzünü izlemeyi, Oğuz ise bir gün dünyayı gezmeyi hayal eder. Bu konuşmalar, romana hem hüzünlü hem de naif bir hava katar.

Zaman ilerledikçe gruptaki insanlar birer birer azalır. İhsan Amca, torununun adını sayıklayarak son nefesini verir; Zeynep, bir yaralıyı kurtarmaya çalışırken kendi yarasını ihmal eder ve yaşamını yitirir. Enkaz altındaki bu ölüm kalım mücadelesi, Bestegül’ü derinden etkiler. Oğuz’la geçirdiği anlar ise ona tutunacak bir dal olur. Bir noktada, Oğuz ona kendi montunu verir çünkü Bestegül titremeye başlamıştır; bu küçük jest, aralarındaki bağı daha da güçlendirir. Ancak hikâyenin en trajik anlarından biri, Oğuz’un da ölümüyle gelir. Oğuz, enkazın bir bölümünde sıkışan bir çocuğu kurtarmaya çalışırken üzerine düşen bir beton parçası yüzünden ağır yaralanır. Bestegül’ün kollarında, ona son kez gülümseyerek veda eder. Bu kayıp, Bestegül’ü yıkar ama aynı zamanda hayatta kalma isteğini körükler.

Romanın sonlarına doğru, kurtarma ekipleri nihayet enkaza ulaşır. 14 kişiden sadece 3’ü hayatta kalmıştır: Bestegül, bir lise öğrencisi olan Mert ve orta yaşlı bir kadın olan Ayşe. Bestegül, enkazdan çıkarıldığında hem fiziksel hem de duygusal olarak bitkin haldedir. Hastanede gözlerini açtığında, Oğuz’un montunu hala sımsıkı tuttuğunu fark eder. Annesine sarılırken gözyaşlarına boğulur ve yaşadığı her şeyi sessizce içinden geçirir. Kitap, Bestegül’ün hastane odasında gökyüzüne bakarak Oğuz’u andığı bir sahneyle kapanır. Bu son, okuyucuya hem bir rahatlama hem de buruk bir hüzün bırakır.

Kitap boyunca, enkaz altındaki insanların hikayeleri ve Bestegül’ün Oğuz’la ilişkisi, hayatın kırılganlığını ve anın değerini vurgulayan temel unsurlardır. Emine Tavuz, sade ve akıcı bir üslupla, genç okurlara hitap eden bir dil kullanır. Karakterlerin her biri, kısa ama etkili hikayeleriyle romana derinlik katar. Bestegül’ün iç dünyasındaki değişim, korkudan umuda, umuttan kayba uzanan bir yolculuk olarak işlenir. Oğuz’la olan bağı ise, ölümle çevrili bir ortamda bile sevginin ve insanlığın var olabileceğini gösterir. Roman, ne tamamen umut dolu ne de tamamen karamsar bir tonda biter; daha çok gerçekçi bir denge kurar.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir