
Goliah: Bilimkurgu Öyküleri – Jack London: Kitabın Geniş ve Özgün Özeti
Goliah: Bilimkurgu Öyküleri, Jack London’ın bilimkurgu türünde yazdığı kısa öykülerden oluşan bir derlemedir. Kitap, yazarın daha çok tanınan vahşi doğa ve macera temalı eserlerinden farklı olarak, gelecek vizyonlarını, teknolojik yenilikleri ve toplumsal değişimleri ele alan hikâyeleri bir araya getirir. 20. yüzyılın başında yazılmış bu öyküler, London’ın hayal gücünü ve dönemin bilimsel gelişmelerine olan ilgisini yansıtır. Derleme, genellikle “Goliah” adlı öyküyü başlık olarak alır ve diğer bilimkurgu temalı kısa eserlerle tamamlanır.
“Goliah” öyküsü, kitaba adını veren ve en dikkat çekici hikâyelerden biridir. Bu öyküde, gizemli ve dahi bir mucit olan Percival Stultz, Energon adını verdiği inanılmaz bir enerji kaynağını keşfeder. Bu buluşuyla dünya üzerindeki tüm silahları etkisiz hale getirebilecek bir güç elde eder. Kendisine “Goliah” adını takan bu karakter, insanlığa bir ültimatom sunar: Savaşları ve sömürüyü durdurun, yoksa bu üstün teknolojiyle tüm dünyayı yok ederim. Goliah, bir ada üssünden tehditlerini yayınlar ve liderlere mektuplar göndererek barışçıl bir düzen kurmalarını talep eder. İlk başta ciddiye alınmaz, ancak birkaç gösteri yaparak gemileri ve orduları yok edince, dünya liderleri boyun eğer. Öykü, Goliah’ın diktatörce yöntemlerle utopik bir dünya düzeni kurmasıyla sona erer.
Kitaptaki bir diğer öykü, “The Unparalleled Invasion” (Eşi Görülmemiş İstila), gelecekte geçen bir biyolojik savaş senaryosunu konu alır. Çin’in nüfusu hızla artarken, Batı dünyası bu büyümeyi tehdit olarak görür. Bilim insanları, Çin’e karşı gizli bir biyolojik silah geliştirir ve bu silah, ülkeyi tamamen yok eden bir salgın başlatır. Öykü, Batı’nın zaferiyle biter ve teknolojik üstünlüğün acımasızca kullanımını gözler önüne serer.
“The Shadow and the Flash” (Gölge ve Parlama), bilimkurgu ile rekabet temasını birleştirir. İki çocukluk arkadaşı, Lloyd ve Paul, görünmezlik üzerine farklı yöntemler geliştirir. Lloyd, ışığı tamamen geçiren bir madde icat ederken, Paul ışığı soğuran siyah bir pigment bulur. Yıllar süren çalışmaları, dostluklarını kıskançlık ve düşmanlığa dönüştürür. Sonunda, bir düelloda birbirlerini öldürürler; Lloyd’un görünmez bedeni bir gölge, Paul’unkisi ise bir ışık parlaması olarak kalır.
“A Relic of the Pliocene” (Pliyosen’den Bir Kalıntı), modern bir avcının, Alaska’nın vahşi doğasında soyu tükenmiş sanılan bir mamutla karşılaşmasını anlatır. Tom, bu dev yaratığı öldürmeyi başarır ve köyüne kanıt olarak bir diş getirir. Ancak kimse ona inanmaz ve öykü, insanın doğayla mücadelesini fantastik bir çerçevede sunar.
“The Red One” (Kızıl Olan), kitabın en gizemli öykülerinden biridir. Bir İngiliz kâşif olan Bassett, Solomon Adaları’nda kaybolur ve yerlilerin taptığı dev bir kırmızı küreyle karşılaşır. Bu küre, uzaydan gelmiş bir nesnedir ve garip bir ses çıkarır. Bassett, kürenin çekimine kapılır, ama hastalanır ve ölür. Öykü, bilinmeyenin cazibesi ve insan merakının sınırlarını keşfeder.
Goliah: Bilimkurgu Öyküleri, London’ın bilimkurgu alanındaki yeteneğini sergiler. Öyküler, teknolojik buluşların insan toplumu üzerindeki etkilerini, bazen umut verici bazen de korkutucu sonuçlarla ele alır. “Goliah”ta barış için otoriter bir kontrol, “The Unparalleled Invasion”da etik dışı bir zafer, “The Shadow and the Flash”te kişisel hırsın trajedisi, “A Relic of the Pliocene”de doğanın gizemi ve “The Red One”da evrenin bilinmezliği işlenir. Her hikâye, dönemin bilimsel merakını ve toplumsal kaygılarını yansıtan bir pencere açar. Kitap, London’ın hayal gücünün sınırlarını zorladığı bir koleksiyon olarak, okuyucuyu hem düşündürür hem de etkileyici dünyalara taşır.