Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar Kitap Özeti

Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar özet:

Roman, 17. yüzyılın Osmanlı İstanbul’unda, yani dönemin adıyla Kostantiniyye’de geçer ve İhsan Oktay Anar’ın kendine has üslubuyla tarih, felsefe, fantastik unsurlar ve mizahı bir araya getirir. Hikâyenin merkezinde Uzun İhsan Efendi adlı bir karakter bulunur. Uzun İhsan, yaşlı, bilge ama bir o kadar da içine kapanık bir adamdır. Bir haritacı ve düşünür olan bu karakter, dünyayı gezme hayalleri kurar fakat bu hayalleri gerçekleştirmek için evinden dışarı adım atmaz. Onun yerine, uyku şurubu içerek gördüğü rüyaları bir atlasa dönüştürür ve bu esere “Puslu Kıtalar Atlası” adını verir. Bu atlas, hem coğrafi hem de metafizik bir harita niteliğindedir; Uzun İhsan’ın zihnindeki gerçeklik ile düşlerin iç içe geçtiği bir dünyayı yansıtır.

Uzun İhsan’ın oğlu Bünyamin, babasının bu gizemli mirasını devralır. Bünyamin, genç, meraklı ama hayatın zorluklarıyla henüz tam yüzleşmemiş bir karakterdir. Babasının ölümüyle birlikte, Puslu Kıtalar Atlası’nı eline alır ve bu atlas, onu Kostantiniyye’nin sokaklarından başlayarak Osmanlı coğrafyasının farklı köşelerine uzanan bir maceraya sürükler. Bünyamin’in yolculuğu, yalnızca fiziksel bir seyahat değildir; aynı zamanda bir kimlik arayışı, gerçekliğin doğasını sorgulama ve kendi varoluşunu anlama çabasıdır.

Roman boyunca Bünyamin, birbirinden ilginç ve tuhaf karakterlerle karşılaşır: Ebrehe adında bir korsan, Hınzıryedi adlı bir filozof, Arap İhsan gibi gizemli figürler ve daha niceleri. Bu karakterler, hikâyeye hem mizahi hem de derin felsefi katmanlar ekler. Örneğin, Ebrehe’nin gemisinde geçen sahneler, dönemin denizcilik kültürünü ve korsan hayatını absürt bir şekilde resmederken, Hınzıryedi’nin diyalogları okuyucuyu varoluşsal sorularla baş başa bırakır. Öte yandan, hikâyede yer alan mekanlar – İstanbul’un puslu sokakları, Galata’nın tekinsiz köşeleri, Üsküdar’ın mistik havası – adeta birer karakter gibi canlıdır ve Anar’ın betimlemeleriyle okuyucunun zihninde capcanlı bir tablo çizer.

“Puslu Kıtalar Atlası”, lineer bir anlatıdan ziyade, rüya ile gerçekliğin sürekli birbirine karıştığı, zaman ve mekân algısının bulanıklaştığı bir yapıya sahiptir. Kitapta, tarihsel olaylar ve kişiler (mesela Evliya Çelebi’nin ima edilmesi) ile kurgusal unsurlar ustalıkla harmanlanır. Bu bulanıklık, okuyucuyu da Bünyamin gibi bir arayışın içine çeker: Gerçek nedir, düş nedir, insan kendi hikâyesinin ne kadarına hâkimdir? Anar, bu soruları doğrudan sormaz ama hikâyenin dokusuna öyle bir işler ki, okuyucu ister istemez kendini bu sorgulamaların içinde bulur.

Romanın bir diğer dikkat çekici yanı, dilinin zenginliği ve oyunbazlığıdır. İhsan Oktay Anar, Osmanlı Türkçesinden esinlenen ama modern bir tatla yoğrulmuş bir üslupla yazar. Kelime oyunları, atasözleri ve dönemin argosu, metni hem eğlenceli hem de derin kılar. Ayrıca, hikâyenin sonunda her şeyin net bir çözüme kavuşmaması, Anar’ın postmodern yaklaşımını yansıtır; okuyucu, tıpkı Bünyamin gibi, bazı sorularla baş başa kalır.

Sonuç olarak, “Puslu Kıtalar Atlası”, bir yandan tarihi bir atmosferde geçen macera dolu bir roman, diğer yandan insanın iç dünyasına ve evrene dair felsefi bir sorgulama sunar. Bünyamin’in yolculuğu, sadece bir haritanın peşinden koşmak değil, aynı zamanda kendi benliğini ve dünyayı anlama çabasıdır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir