
Fakir Baykurt’un Eşekli Kütüphaneci, Türkiye’nin kırsal kesiminde geçen, gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenerek yazılmış etkileyici bir roman. Kitap, Ürgüp’te kütüphaneci olarak görev yapan Mustafa Güzelgöz’ün, namı diğer “Eşekli Kütüphaneci”nin, köylülere kitap ulaştırma mücadelesini ve bu süreçte karşılaştığı zorlukları konu alıyor. 1965’te yayımlanan bu eser, Baykurt’un köy yaşamına ve eğitime olan tutkusunu yansıtırken, dönemin toplumsal yapısını, cehaletle savaşı ve bir bireyin azminin neleri değiştirebileceğini gözler önüne seriyor. 160 sayfalık bu akıcı roman, sade ama derin anlatımıyla okuyucuyu hem duygulandırıyor hem de düşündürüyor. Gerçek bir kahramanın hikâyesini edebiyatla buluşturan bu eser, umudun ve kararlılığın simgesi haline geliyor.
Hikâye, Ürgüp’te kütüphane memuru olarak çalışan Mustafa Güzelgöz’ün, köylülerin kitaba erişimini sağlamak için giriştiği sıra dışı çabalarla başlar. Mustafa, 1940’lı yıllarda, okuma yazma oranının çok düşük olduğu, yolların, köprülerin ve temel altyapının bile bulunmadığı bir bölgede görev yapar. Kütüphanesi kasabada olmasına rağmen, köylülerin buraya gelip kitap alması neredeyse imkânsızdır. Mustafa, bu sorunu çözmek için yaratıcı bir fikir bulur: Kitapları eşeklerle köylere taşımak. İki eşeğine yüklediği sandıklara kitapları doldurur ve dağ bayır demeden, 36 köye ulaşır. Bu yolculuklar, sadece fiziksel bir çaba değil, aynı zamanda köylülerin önyargılarını kırma ve onlara okumanın değerini anlatma mücadelesidir. Mustafa, köylülerden gelen “Beyim, bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız?” gibi sorulara sabırla cevap verir: “Eğer kitaplığınız olursa, yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur!” Onun bu inancı, eğitimi bir kurtuluş yolu olarak görmesinden gelir.
Mustafa’nın hikâyesi, sadece kitap taşımakla sınırlı kalmaz; o, köylülerin hayatını dönüştürmeye çalışır. Çocuklara masallar okur, kadınlara okuma yazma öğretir, erkeklere tarım ve hayvancılıkla ilgili bilgiler verir. Ancak bu süreçte bürokrasi ve yerel halkın direnciyle karşılaşır. Kimi köylüler, kitapları “boş iş” olarak görür; bazı memurlar ise onun bu çabasını gereksiz bulur. Yine de Mustafa pes etmez. Eşekleriyle yaptığı yolculuklar, zamanla bir efsaneye dönüşür. Kütüphaneye üye olanların sayısı artar, köylüler arasında okuma alışkanlığı yayılmaya başlar. Mustafa’nın en büyük hayali, bir gün tüm köylerde okuma yazma bilenlerin çoğalması ve cehaletin yenilmesidir. Bu hayalini gerçekleştirmek için kendi maaşından fedakârlık yapar, gece gündüz çalışır ve her zorluğa göğüs gerer.
Roman, Mustafa’nın kişisel hayatına da dokunur. Oğlu Aziz’in gözünden babasını tanırız; Aziz, babasının idealizmini ve fedakârlığını hem hayranlıkla izler hem de bazen bu yoğun çabanın ailelerini ihmal ettiğini düşünür. Mustafa’nın eşi ve çocukları, onun bu tutkusunu desteklese de, zaman zaman yoksulluk ve yalnızlıkla baş başa kalır. Yine de aile, Mustafa’nın misyonuna inanır ve ona güç verir. Hikâyenin bir diğer önemli boyutu, Mustafa’nın Yunanistan’a göç eden ailesiyle bağlantısıdır. Mübadele döneminde Ürgüp’ten Larissa’ya gönderilen büyükanne ve dedesi, Mustafa’nın köklerine dair bir hüzün taşır. Bu geçmiş, onun köylülerle empati kurmasını ve onların çaresizliğini anlamasını sağlar.
Eşekli Kütüphaneci, sadece bir bireyin mücadelesini değil, aynı zamanda bir dönemin Türkiye’sini anlatır. Köylerin yoksulluğu, eğitimsizliği ve devletin kırsala yeterince ulaşamaması, romanın arka planını oluşturur. Fakir Baykurt, kendi köy öğretmenliği deneyimlerinden yola çıkarak, Mustafa’nın hikâyesine gerçekçi ve içten bir ton katar. Mustafa Güzelgöz, gerçek hayatta da Ürgüp’te kütüphanecilik yapmış, eşekle kitap taşıyarak köylere ulaşmış ve bu çabalarıyla tanınmıştır. Baykurt, bu gerçek kahramanı romanına taşıyarak, onun azmini ve insan sevgisini ölümsüzleştirir. Romanın sonunda, Mustafa’nın çabaları meyve verir: Köylüler arasında okuma sevgisi uyanır, çocuklar okula gitmeye başlar ve bazı köyler kendi kütüphanelerini kurar. Mustafa, tüm zorluklara rağmen, cehalete karşı küçük ama anlamlı bir zafer kazanır.
Kitap, eğitimin dönüştürücü gücünü ve bir insanın kararlılığının toplumu nasıl değiştirebileceğini vurguluyor. Mustafa’nın “Kitap sevgisi doğuştan vardır, ama uyandırılması gerekir” sözü, romanın ana fikrini özetler. Baykurt’un akıcı ve yalın dili, okuyucuyu hikâyenin içine çeker; eşeklerin tıkır tıkır yol alışını, Mustafa’nın köylülerle sohbetlerini ve çocukların kitaplara ilk dokunuşunu adeta hissettirir. Eşekli Kütüphaneci, bir yandan hüzünlü bir gerçekliği yansıtırken, diğer yandan umut dolu bir mesaj bırakır: Eğitim ve bilgi, en ücra köşelere bile ulaştırılabilir, yeter ki buna inanan biri olsun. Mustafa’nın eşekleri, sadece kitap değil, bir aydınlanma taşıyor; bu da romanı zamansız bir eser haline getiriyor.
Fakir Baykurt’un bu eseri, Türk edebiyatında köy yaşamını ve toplumsal sorunları işleyen önemli bir yere sahip. Mustafa Güzelgöz’ün gerçek hikâyesi, Baykurt’un kalemiyle edebiyata dönüşerek, hem bir bireyin azmini hem de bir toplumun uyanışını anlatıyor. Roman, okuyucuya hem tarihsel bir kesit sunuyor hem de evrensel bir mesaj veriyor: Cehaletle mücadele, her zaman ve her yerde mümkündür. Eşekli Kütüphaneci, bir kütüphanecinin eşek sırtındaki yolculuğunu anlatırken, aslında bir ulusun aydınlanma serüvenine ışık tutuyor. Bu eser, Baykurt’un diğer eserleri gibi, insana ve eğitime olan inancını yansıtan bir başyapıt olarak kalıyor. Mustafa’nın hikâyesi, okuyan herkese ilham veriyor: Bir eşek, birkaç kitap ve büyük bir inanç, dünyayı değiştirebilir.