
Adam Fawer’ın 2024’te yayımlanan romanı Mobius, bilimkurgu ve zaman yolculuğu temalarını ustalıkla harmanlayan, okuyucuyu felsefi sorgulamalarla baş başa bırakan sürükleyici bir eser. Fawer’ın daha önceki romanları Olasılıksız ve Empati ile kazandığı ünü pekiştiren bu kitap, modern teknoloji dünyasında geçen karmaşık bir hikâyeyi, duygusal derinlik ve zihin bükici bir kurguyla sunuyor. Başkahraman Caleb’in geçmişiyle yüzleşmesi, geleceği şekillendirme arzusu ve insan iradesinin sınırlarını zorlayan bir teknoloji etrafında dönen roman, Brooklyn’in gölgeli sokaklarından zamanın ötesine uzanan bir yolculuk vadediyor. Fawer’ın akıcı üslubu ve bilimsel kavramları hikâyeye yedirme becerisi, Mobius’u hem aksiyon hem de düşünce dolu bir deneyim haline getiriyor. Aşağıda, kitabın tüm önemli detaylarını kapsayan, okuyucunun kitabı adeta yaşamış gibi hissedeceği geniş ve özgün bir özet sunuluyor.
Hikâye, Caleb Boyd’un hayatındaki çöküşle açılıyor. Caleb, 40’lı yaşlarının başında, bir zamanlar teknoloji dünyasının parlayan yıldızlarından biri. Finans uzmanı olarak sayısız startup’ta CFO’luk yapmış, ekipler kurmuş, milyonlarca dolarlık yatırımlar çekmiş. Eşi Hannah ve oğlu Seth ile mutlu bir aile hayatı var; dışarıdan bakıldığında her şeye sahip bir adam. Ancak bu mükemmel tablo, Caleb’in hırsı ve bencilliği yüzünden dağılıyor. Bir yatırım skandalında yanlış kararlar alıyor, işini kaybediyor, Hannah ile evliliği çatırdıyor ve Seth’le bağı kopuyor. Alkol ve pişmanlık bataklığına saplanan Caleb, hayatını kendi elleriyle mahvettiğini düşünüyor. Tam her şey bitti derken, eski akıl hocası Jim’den bir telefon alıyor. Jim, ona Mobius adında gizemli bir startup’tan bahsediyor: Zaman yolculuğunu mümkün kılan bir teknoloji geliştiren bu şirket, Caleb’e kaybettiği her şeyi geri kazanma şansı sunabilir.
Mobius, Brooklyn’in gözden uzak bir köşesinde, teraslarda kurulmuş küçük bir teknoloji girişimi. Şirketin kurucuları, hipster girişimci Andy ve dâhi fizikçi Rowan, Temporal Distorsiyon Portalı adını verdikleri bir icat geliştirmiş. Bu portal, geleceğe bir tünel açıyor ve insanlara kendi el yazılarıyla yazılmış mesajlar gönderme imkânı tanıyor. “Bir cümle hayatını kurtarabilir. Gelecekten geliyorsa,” sloganıyla yola çıkan Mobius, zamanın akışını değiştirmeyi vaat ediyor. Caleb, bu fikre önce şüpheyle yaklaşıyor ama kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığı için projeye dahil olmayı kabul ediyor. Andy, karizmatik ve iyimser bir lider; Rowan ise ketum, tuhaf ve fizik kurallarını altüst eden bir zekâya sahip. Caleb, onların finansal stratejilerini yönetmekle görevlendiriliyor ve kısa sürede Mobius’un potansiyelini fark ediyor: Bu teknolojiyle sadece hatalar düzeltilemez, aynı zamanda servet, güç ve aşk bile kazanılabilir.
Roman, geçmiş ve şimdi arasında gidip gelen bir anlatımla ilerliyor. Caleb’in geçmişteki hayatı, parçalar halinde ortaya çıkıyor. Hannah ile tanıştığı günler, Seth’in doğumu, kariyerinin yükselişi ve düşüşü, okuyucuya Caleb’in kim olduğunu ve neden bu hale geldiğini gösteriyor. Bir sahnede, Caleb’in Hannah’ya evlenme teklif ettiği anı görüyoruz: New York’ta bir parkta, yağmur altında, gülümseyerek. Ama bu mutluluk, Caleb’in işkolikliği ve kendini beğenmişliğiyle gölgeleniyor. Hannah, ona defalarca “Ailene zaman ayır” diyor, ama Caleb dinlemiyor. Seth’in okul etkinliklerini kaçırıyor, Hannah’nın yalnızlığını görmezden geliyor. Skandal patladığında ise Hannah, Seth’i alıp evi terk ediyor. Caleb’in bu anıları, Mobius’un sunduğu şansı neden bu kadar tutkuyla istediğini açıklıyor: O, geçmişi düzeltmek ve ailesini geri kazanmak istiyor.
Mobius’un teknolojisi, hikâyenin kalbini oluşturuyor. Portal, kuantum fiziği ve süperpozisyon teorisine dayanıyor: Gelecek, gözlemlenmediği sürece belirsiz bir olasılıklar denizinde yüzüyor. Caleb, bir gün kendi el yazısıyla yazılmış bir mesaj alıyor: “Hannah’yı dinle.” Bu mesaj, ona hem umut hem korku veriyor. Gelecekteki Caleb’in ona neyi anlatmaya çalıştığını anlamak için portalı daha çok kullanıyor. Ancak her mesaj, yeni bir soru işareti doğuruyor. Andy ve Rowan, teknolojinin sınırlarını zorlarken, Caleb kendi sınırlarını keşfediyor. Bir sahnede, portalı kullanarak Seth’in gelecekte bir kazada öleceğini öğreniyor ve bunu önlemek için çıldırmışçasına planlar yapıyor. Ama her müdahale, zaman çizgisinde beklenmedik dalgalanmalara yol açıyor.
Hikâyenin ortasında, Mobius ekibi büyük bir sınavla karşılaşıyor. Yatırımcılar, teknolojinin güvenli olmadığını düşünüyor ve projeyi durdurmak istiyor. Rowan, portalın bir “sonsuzluk şeridi” gibi çalıştığını savunuyor: Geçmiş, şimdi ve gelecek bir döngü içinde birbirine bağlı. Bu fikir, Ouroboros yılanına –kendi kuyruğunu yiyen yılan– yapılan bir göndermeyle güçleniyor. Caleb, bu teoriyi anlamaya çalışırken, kendi hayatındaki “Ayırıcı” anı bulmaya çalışıyor: Her şeyi değiştiren o ilk domino taşı. Hannah’yı kaybettiği an mı? Seth’le bağını kopardığı gün mü? Yoksa skandala yol açan o yanlış karar mı? Bu sorgulama, Caleb’i daha da derin bir iç hesaplaşmaya sürüklüyor.
Romanın doruk noktası, Caleb’in portalı kullanarak geçmişe bir mesaj gönderdiği sahne. Hannah’ya “Seni seviyorum, değişeceğim” yazıyor ve bu mesajın kendi zaman çizgisini değiştirmesini umuyor. Ancak sonuç beklediği gibi olmuyor: Hannah mesajı alıyor, ama Caleb’in değişeceğine inanmadığı için yine de gidiyor. Bu başarısızlık, Caleb’i çökertiyor; teknolojinin her şeye kadir olmadığını anlıyor. Aynı sıralarda, Rowan’ın portalı aşırı kullanması bir felakete yol açıyor: Zaman çizgisi karışıyor, ekip üyeleri farklı gerçekliklerde sıkışıyor. Andy, bu kaosu düzeltmek için kendini feda ediyor ve portalı kapatıyor. Caleb, Rowan’la yüzleşiyor ve ona “Bizi mahvettin” diye bağırıyor. Rowan ise soğukkanlılıkla, “Zamanı değiştiremezsin, sadece onunla barışırsın,” diyor.
Son bölümde, Caleb hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyor. Mobius projesi çökmüş, Andy ölmüş, Rowan kayıplara karışmış. Ama Caleb, Hannah ve Seth’e bir mektup yazıyor: “Hatalarım için özür dilerim. Sizi geri kazanmak için her gün çalışacağım.” Hannah’dan bir cevap gelmese de, Seth bir gün Caleb’in kapısına geliyor ve “Seni özledim, baba,” diyor. Bu an, Caleb’e küçük bir umut ışığı oluyor. Roman, büyük bir zaferle değil, Caleb’in geçmişiyle barışma ve geleceğe adım atma cesaretiyle kapanıyor. Brooklyn’in gri gökyüzü altında, Caleb bir kahve alıp yürürken, yüzünde buruk bir gülümseme beliriyor.
Mobius, Adam Fawer’ın bilimkurguyu insan duygularıyla birleştirme yeteneğini gözler önüne seren bir roman. Caleb’in hırsı, pişmanlığı ve sevgisi, okuyucuyu derinden etkiliyor. Andy’nin iyimserliği, Rowan’ın gizemi ve Hannah’nın sessiz gücü, hikâyeye zenginlik katıyor. Zaman yolculuğu, kader ve özgür irade temaları, felsefi bir derinlikle işleniyor. Fawer, kuantum fiziğini ve Mobius şeridi metaforunu öyle ustalıkla kullanıyor ki, bilimsel kavramlar hikâyenin bir parçası haline geliyor. Roman, aksiyonun dozunu finale saklasa da, Caleb’in içsel yolculuğuyla okuyucuyu baştan sona bağlıyor. Mobius, hem zihin yakan bir bilimkurgu hem de insan olmanın kırılganlığını anlatan bir dram; Fawer’ın kaleminden çıkan, uzun süre akıldan çıkmayacak bir eser.