
“Değersiz Bir Hayat” (A Little Life), Hanya Yanagihara’nın 2015 yılında yayımlanan ve Türkçeye Doğan Kitap tarafından 2018’de kazandırılan, derin duygusal etkisiyle dünya çapında ses getiren bir roman. 864 sayfalık bu hacimli eser, dostluk, travma, aşk ve insan ruhunun kırılganlığı üzerine yoğun bir anlatı sunuyor. Hikâye, üniversiteden tanışan dört erkek arkadaşın – Willem, JB, Malcolm ve Jude – yirmili yaşlarından ellili yaşlarına uzanan hayatını merkeze alıyor; ancak asıl odak, gizemli ve yaralı bir karakter olan Jude St. Francis’in trajik yaşam öyküsünde yatıyor.
Roman, New York’un renkli ama acımasız dünyasında başlıyor. Dört arkadaş, her biri farklı hayallerle dolu gençler olarak bir araya gelir. Willem, nazik, yakışıklı ve oyunculukta kariyer yapmayı hedefleyen bir hayalperesttir. JB, sanat dünyasına adım atmaya çalışan, zeki ama zaman zaman duyarsız bir ressamdır. Malcolm, zengin bir aileden gelen, mimarlıkta tutunmaya çalışan ama hayallerinde kaybolmuş bir karakterdir. Jude ise grubun en gizemli üyesidir; başarılı bir avukat olmasına rağmen geçmişi hakkında kimseyle konuşmaz, bedensel ve duygusal yaralarıyla bir kapalı kutudur. Bu dörtlü, gençliklerinin coşkusuyla dostluklarını inşa ederken, zamanla hayatın yükleri ve Jude’un karanlık geçmişi bu bağı hem güçlendirir hem de sınar.
Jude’un hikayesi, romanın kalbini oluşturuyor. Onun çocukluğu, akıl almaz travmalarla doludur: Yetimhanede başlayan hayatı, fiziksel ve cinsel istismarın en ağır biçimleriyle şekillenir. Manastırda rahipler, ardından Brother Luke adında bir adam ve daha sonra Dr. Traylor gibi figürler, Jude’un masumiyetini paramparça eder. Bu korkunç geçmiş, Jude’un bedeninde ve ruhunda silinmez izler bırakır; bacaklarındaki sakatlık ve kendine zarar verme eğilimi, onun içsel çöküşünün dışa vuran yansımalarıdır. Jude, bu acıları dostlarından saklamaya çalışsa da, Willem, JB ve Malcolm, onun hayatındaki boşlukları sezer ve Jude’u hayatta tutmak için ellerinden geleni yapar. Özellikle Willem, Jude’un en büyük sığınağı olur; dostlukları zamanla derin bir aşka dönüşür.
Roman, Jude’un çevresindeki insanların ona duyduğu sevgiyle kontrast oluşturan kendi değersizlik hissini çarpıcı bir şekilde işliyor. Harold ve Julia çifti, Jude’u evlat edinerek ona bir aile sunar; Andy adındaki doktor, onun fiziksel yaralarına çare olmaya çalışır; Willem ise ona koşulsuz bir sevgiyle bağlanır. Ancak Jude’un içindeki karanlık, bu sevgiyi kabul etmesini zorlaştırır. Kendine zarar verme sahneleri, okuyucuyu derinden sarsarken, Jude’un yaşadığı acıların ağırlığı, dostlarının çaresizliğini de gözler önüne serer. JB’nin kıskançlık krizleri, Malcolm’un kendi yolunu bulma çabası ve Willem’in sonsuz sabrı, Jude’un hikayesine farklı renkler katar.
Hikâyenin ilerleyen bölümlerinde, Willem ve Jude’un ilişkisi bir dönüm noktasına ulaşır. Willem’in oyunculuk kariyeri yükselirken, Jude’un geçmişinden gelen gölgeler peşini bırakmaz. Bir trafik kazasında Willem ve Malcolm’un ölümü, Jude’u tamamen yıkar. Harold’un desteğiyle bir süre daha ayakta kalmaya çalışsa da, Jude’un içindeki yaşam isteği giderek söner. Romanın sonu, Jude’un intiharıyla kapanır; bu ölüm, onun yıllarca taşıdığı acılardan bir kaçış gibi sunulsa da, geride kalanlar için tarifsiz bir boşluk bırakır.
“Değersiz Bir Hayat,” dostluğun iyileştirici gücünü ve aynı zamanda sınırlarını sorguluyor. Jude’un hayatı, travmaların insan ruhunda nasıl onulmaz yaralar açabileceğini gösterirken, çevresindeki insanlar bu yaraları sarmak için çırpınıyor. Yanagihara, akıcı ve duygusal üslubuyla, okuyucuyu Jude’un dipsiz kuyusuna çekerken, bir yandan da insan ilişkilerinin en yüce ve en kırılgan yönlerini gözler önüne seriyor. Kitap, cinsel yönelim, istismar, ırkçılık gibi hassas konuları cesurca ele alırken, dostluk ve sevgiyle örülü bir ağı da ustalıkla dokuyor.
Bu eser, okuyucuyu gözyaşlarına boğacak kadar yoğun bir dram sunuyor. Jude’un “değersiz” hissettiği hayatı, aslında çevresindekiler için ne kadar kıymetli olduğunu kanıtlıyor; ancak bu değer, Jude’un kendi gözlerinde asla bir anlam bulamıyor. “Değersiz Bir Hayat,” sadece bir trajedi değil, aynı zamanda insanlığın en derin duygularına bir ayna tutan, uzun süre unutulmayacak bir deneyim. Yanagihara’nın bu şaheseri, hem bir acı okyanusu hem de bir dayanışma hikayesi olarak, okuyucunun ruhunda derin izler bırakıyor.