Yu Hua’nın Yaşamak (To Live) adlı romanı, modern Çin edebiyatının en çarpıcı eserlerinden biridir. 1993 yılında yayımlanan bu kitap, Çin’in 20. yüzyıl boyunca yaşadığı toplumsal ve politik çalkantıların gölgesinde, sıradan bir adamın hayatını olağanüstü bir duyarlılıkla anlatır. Roman, zengin bir toprak sahibinin oğlu olan Fugui’nin, ailesinin servetini kumarda kaybedip yoksulluğa düşmesiyle başlayan ve Çin’in iç savaş, Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi gibi tarihsel dönemlerinden geçerek hayatta kalma mücadelesini konu alıyor. Yu Hua, minimalist ama yoğun bir üslupla, insan ruhunun dayanıklılığını, acının evrenselliğini ve yaşamın absürt ama bir o kadar da anlamlı doğasını gözler önüne seriyor.
Romanın Özeti
Başlangıç: Zenginlikten Yoksulluğa
Roman, yaşlı Fugui’nin bir gezgin araştırmacıya hayatını anlatmasıyla başlar. Gençliğinde, Fugui Xu ailesinin şımarık ve sorumsuz varisidir. Babasının sahip olduğu geniş araziler ve zenginlik, Fugui’ye umursamaz bir yaşam sunar. Kumar tutkusu, genelev ziyaretleri ve ailesine karşı kayıtsız tavırlarıyla günlerini geçirir. Ancak bu savurgan yaşam, bir gün kumar masasında tüm aile servetini bir gecede Long’er adlı bir adama kaybetmesiyle son bulur. Babası bu utanç ve kayıpla yıkılır, kısa süre sonra ölür. Annesi, hamile karısı Jiazhen ve küçük kızı Fengxia ile birlikte Fugui, birdenbire yoksulluğun kucağına düşer. Bu dönüşüm, Fugui’nin hayatındaki ilk büyük kırılma noktasıdır.
Savaş ve Hayatta Kalma
Fugui’nin yoksul hayatı, Çin İç Savaşı’nın patlak vermesiyle daha da zorlaşır. Bir gün, köylülerin arasında çalışırken Kuomintang ordusu tarafından zorla askere alınır. Cephede açlık, ölüm ve korkuyla yüzleşir; birçok arkadaşını kaybeder. Esir düştüğünde Komünist Halk Kurtuluş Ordusu’na katılır ve sonunda köyüne geri döner. Eve döndüğünde, annesinin öldüğünü, karısı Jiazhen’in yoksulluk içinde çocuklarını büyütmeye çalıştığını ve kızı Fengxia’nın bir hastalık yüzünden sağır ve dilsiz kaldığını öğrenir. Fugui, ailesini bir arada tutmak için tarlalarda çalışmaya başlar. Bu bölüm, savaşın bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini ve ailenin hayatta kalma azmini vurgular.
Büyük İleri Atılım ve Trajediler
Çin’in komünist rejim altında kolektivizasyon politikalarıyla şekillendiği Büyük İleri Atılım dönemi, Fugui’nin hayatındaki trajedilerin artmasına neden olur. Köyde çelik üretimi için herkesin çalışması emredilir. Fugui’nin oğlu Youqing, okulda aşırı çalıştırılır ve bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Bu kayıp, aileyi derinden sarsar. Jiazhen’in sağlığı bozulur, Fengxia ise büyüdükçe hayata tutunmaya çalışır. Yu Hua, bu dönemde devletin politikalarının sıradan insanların hayatlarını nasıl acımasızca ezdiğini, Fugui’nin sessiz çaresizliği üzerinden gösterir.
Kültür Devrimi ve Yeni Kayıplar
Kültür Devrimi’nin kaotik yıllarında, Fugui’nin kızı Fengxia bir işçiyle evlenir ve hamile kalır. Ancak doğum sırasında, doktorların yetersizliği ve devrimin getirdiği ideolojik baskılar yüzünden kanama sonucu ölür. Fengxia’nın bebeği bir süre hayatta kalır, fakat o da kısa süre sonra hastalıktan yaşamını yitirir. Jiazhen’in hastalığı ilerler ve o da ölür. Fugui, bir zamanlar kalabalık olan ailesinden geriye kalan tek kişi olur. Bu kayıplar zinciri, romanın en dokunaklı bölümlerini oluşturur ve yaşamın kırılganlığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.
Son: Yaşamak ve Öküz
Romanın sonunda, Fugui tamamen yalnızdır. Bir öküz satın alır ve ona “Jiazhen”, “Fengxia”, “Youqing” gibi ölmüş aile bireylerinin isimlerini seslenerek tarlasını sürer. Bu sahne, hem absürt hem de derin bir hüzün taşır. Fugui’nin hayatı, kayıplarla dolu olmasına rağmen, yaşamaya devam etme inadı ve basit bir varoluşla yetinmesi, romanın temel mesajını oluşturur. Gezginle konuşmasını, “Yaşamak zor ama ölmek de kolay değil,” diyerek bitirir.
Temalar ve Anlam
Yaşamak, birçok katmanlı bir eser. En belirgin teması, insan hayatının dayanıklılığı ve anlamsız gibi görünen olaylara rağmen devam etme gücüdür. Fugui’nin hikayesi, Çin’in tarihsel çalkantılarının bir aynasıdır; bireysel trajediler, toplumsal değişimlerin acımasız sonuçlarıyla iç içe geçer. Yu Hua, ölümün ve acının kaçınılmazlığını vurgularken, bunların karşısında insanın hayatta kalma arzusunun ne kadar güçlü olduğunu da gösterir.
Roman, aynı zamanda kader ve irade arasındaki gerilimi sorgular. Fugui’nin hayatı, kendi hataları (kumarda serveti kaybetmesi) ve kontrol edemediği dış koşullar (savaş, politikalar) tarafından şekillenir. Yine de, her felakete rağmen yaşamayı seçmesi, ona bir tür kahramansı bir sadelik kazandırır. Öküzle geçirdiği son günler, bu sadeliğin ve kabullenişin sembolüdür.
Yu Hua’nın Üslubu ve Yaklaşımı
Yu Hua, minimalist bir anlatımla büyük duygusal derinlik yaratır. Gereksiz süslemelerden kaçınır, olayları olduğu gibi, çıplak bir gerçeklikle sunar. Bu sadelik, okuyucunun Fugui’nin acısına ve direncine doğrudan tanıklık etmesini sağlar. Romanın tonu, trajediyle mizah arasında gidip gelir; özellikle Fugui’nin öküzle konuşmaları gibi anlar, hayata dair absürt bir bakış açısı sunar.
Kültürel ve Tarihsel Bağlam
Yaşamak, Çin’in 20. yüzyıl tarihindeki dönüm noktalarını bir aile hikayesi üzerinden anlatır. İç Savaş, Mao’nun politikaları ve Kültür Devrimi, sıradan insanların hayatlarını altüst eden devasa güçler olarak arka planda yer alır. Fugui’nin kişisel kayıpları, bu politikaların milyonlarca insanı nasıl etkilediğinin bir mikrokozmosudur. Roman, aynı zamanda Çin toplumunda ailenin ve dayanışmanın merkezi rolünü de yansıtır.
Sonuç ve Etki
Yaşamak, sadece bir hayatta kalma hikayesi değil, aynı zamanda insan ruhunun sınırlarını keşfeden evrensel bir anlatıdır. Fugui’nin hikayesi, okuyucuyu hem ağlatır hem de düşündürür: Hayat, tüm acılarına rağmen yaşamaya değer mi? Yu Hua, bu soruya kesin bir cevap vermez, ama Fugui’nin sessiz inadı ve öküzle geçirdiği günler, yaşamın kendisinin bir cevap olduğunu ima eder. 2008’de Zhang Yimou tarafından sinemaya da uyarlanan bu eser, dünya çapında milyonlarca okuyucuya ulaşmış ve modern klasikler arasında yerini almıştır.
Özgün bir bakışla özetlemek gerekirse: Yaşamak, bir adamın servetten sefalete, neşeden yasa uzanan yolculuğunda, her şeye rağmen toprağı sürmeye devam eden öküzüyle kurduğu bağda hayatın özünü bulduğu bir destandır. Yu Hua, Fugui’nin hikayesiyle bize şunu söyler: Hayat, kayıplarla dolu bir tarladır; ama o tarlayı sürmeye devam etmek, insan olmanın ta kendisidir.