Neksus: Taş Devri’nden Yapay Zekâya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi, Yuval Noah Harari’nin insanlık tarihini bilgi ağlarının evrimi üzerinden incelediği etkileyici bir eser. Kitap, bilginin insan topluluklarını birleştirme, dönüştürme ve bazen de bölme gücünü, Taş Devri’nden günümüzün yapay zekâ çağına kadar uzanan bir zaman çizelgesinde ele alıyor. Harari, bilginin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda toplumsal düzenin, gücün ve krizlerin temel bir unsuru olduğunu savunuyor.
Kitap, insanlık tarihini bilgi akışının şekillendirdiği önemli dönüm noktalarıyla anlatıyor. Hikâyelerin ilk toplulukları bir araya getirmesiyle başlayan bu yolculuk, yazının icadı, kutsal metinlerin standartlaşması, matbaanın devrimi ve modern çağda internetin yükselişiyle devam ediyor. Harari, her bir aşamada bilginin hem birleştirici hem de yıkıcı etkilerini vurguluyor. Örneğin, matbaa bilgiyi demokratikleştirirken, aynı zamanda dini savaşlara ve toplumsal çatışmalara da zemin hazırladı; internet ise bilgiye erişimi artırırken yanlış bilgi ve kutuplaşmayı körükledi.
Neksus’un temel sorusu şu: İnsanlık, yarattığı bilgi ağlarıyla nasıl hem muazzam bir güce ulaştı hem de varoluşsal bir krize sürüklendi? Harari, ekolojik çöküş, siyasi gerilimler ve yapay zekânın yükselişi gibi günümüz sorunlarını, geçmişteki bilgi sistemleriyle ilişkilendiriyor. Roma İmparatorluğu’nun bürokrasisi, Katolik Kilisesi’nin otoritesi veya Sovyetler Birliği’nin propaganda makinesi gibi örneklerle, bilginin güç ve kontrol aracı olarak nasıl kullanıldığını gözler önüne seriyor.
Yapay zekâ, kitabın en çarpıcı konularından biri. Harari, yapay zekâyı insanlık tarihindeki diğer teknolojilerden ayıran özelliğin, kendi kendine karar verme ve yaratma kapasitesi olduğunu belirtiyor. Ancak bu güç, aynı zamanda bir tehlike barındırıyor: İnsan kontrolünden çıkan “karakutu” sistemler, toplumsal yapıları altüst edebilir. Yazar, “Kontrol edemeyeceğin güçleri asla çağırma” uyarısıyla, yapay zekânın hem bir fırsat hem de bir tehdit olduğunu vurguluyor.
Sonuç olarak Neksus, bilginin ne yalnızca bir gerçek kaynağı ne de sadece bir silah olduğunu; bu ikisi arasında bir yelpazede yer aldığını öne sürüyor. Harari, insanlığın ortak mirasını hatırlatarak, bu bilgi çağında umut ve çözüm arayışını teşvik ediyor. Okuyucuyu, tarih boyunca bilgiyi nasıl kullandığımızı sorgulamaya ve geleceği şekillendirmede daha bilinçli olmaya davet eden bu kitap, hem derin bir tarih analizi hem de geleceğe dair bir uyarı niteliği taşıyor.