Frankenstein – Mary Shelley Kitap Özeti

Frankenstein – Mary Shelley Kitabına Ait Geniş ve Özgün Özet

Mary Shelley’nin 1818 yılında yayımlanan Frankenstein ya da Modern Prometheus adlı romanı, gotik edebiyatın ve bilimkurgu türünün öncü eserlerinden biridir. 19 yaşında yazdığı bu başyapıt, bilimsel hırsın, insan doğasının ve yaratılışın etik sınırlarının sorgulandığı derin bir hikâyedir. Roman, genç bilim insanı Victor Frankenstein’ın ölü bedenlerden bir yaratık meydana getirmesi ve bu yaratığın hem yaratıcısı hem de toplum tarafından reddedilmesiyle gelişen trajik olayları anlatır. Shelley, eserinde yalnızlık, intikam, yaratıcı sorumluluğu ve insanlığın sınırlarını ustalıkla işler. Hikâye, Kuzey Kutbu’nda bir gemide mahsur kalan Kaptan Robert Walton’un mektuplarıyla çerçevelenmiş bir anlatım sunar; Walton, Victor’un ağzından dinlediği bu korkunç öyküyü kaydeder. Frankenstein, sadece bir korku hikâyesi değil, aynı zamanda insan ruhunun karanlık yönlerini ve bilimsel keşiflerin ahlaki sonuçlarını sorgulayan zamansız bir romandır.

Roman, Walton’un Kuzey Kutbu’na yaptığı keşif gezisiyle başlar. Gemi buzlar arasında sıkışmışken, mürettebat bir köpek kızağı üzerinde bitkin bir adam görür: Victor Frankenstein. Walton, Victor’u gemiye alır ve iyileşirken onun hikâyesini dinler. Victor, İsviçre’nin Cenevre kentinden gelen varlıklı bir ailedendir. Çocukluğunda kuzeni Elizabeth ve arkadaşı Henry Clerval ile mutlu bir hayat sürmüştür. Ancak doğa bilimlerine olan merakı, onu Ingolstadt Üniversitesi’nde kimya ve felsefe okumaya iter. Orada, eski simyacıların “hayatın sırrı” üzerine yazdıklarını keşfeder ve insan yaşamını yaratma hırsına kapılır. Yıllarca çalışarak, mezarlardan topladığı beden parçalarını birleştirir ve elektrikle bir yaratık canlandırır. Ancak sonuç korkunçtur: Yaratık, devasa, iğrenç ve korkutucu bir varlıktır. Victor, kendi eserinden tiksinir ve onu terk eder.

Yaratık, yalnız başına ormana kaçar ve hayatta kalmayı öğrenir. İnsanları gözlemler, ateş yakmayı, yemek bulmayı ve sonunda konuşmayı keşfeder. Bir kulübede saklanırken, De Lacey ailesinin konuşmalarını dinleyerek dil öğrenir ve kitaplar okur: Milton’ın Kayıp Cenneti, Plutarkhos’un Hayatları ve Goethe’nin Genç Werther’in Acıları. Bu eserler, ona insanlık, ahlak ve kendi varoluşu hakkında fikirler verir. Yaratık, masum ve iyi niyetlidir; De Lacey ailesiyle dost olmak ister. Ancak kör baba dışında kimse onu kabul etmez; ailesi, onun çirkinliğinden korkar ve kaçar. Bu reddediliş, yaratığın insanlardan nefret etmesine yol açar. Victor’u bulur ve ondan bir eş yaratmasını ister, böylece yalnızlıktan kurtulabileceğini düşünür. Victor önce kabul eder, ama sonra bu fikri tehlikeli bulup vazgeçer. Yaratık, öfkeye kapılır ve intikam yemini eder: “Eğer bana mutluluk yoksa, sana da olmayacak.”

İntikam, trajik bir zincir başlatır. Yaratık, Victor’un küçük kardeşi William’ı boğar ve suçu evin hizmetçisi Justine’e atar; Justine idam edilir. Victor, suçluluk ve korkuyla dağılır, ama yaratığı durduramaz. Yaratık, Victor’un en yakın arkadaşı Henry Clerval’ı öldürür. Victor’un düğün gecesinde ise en büyük darbeyi vurur: Elizabeth’i boğar. Bu kayıplar, Victor’un babasını da üzüntüden öldürür. Victor, artık yalnızdır ve hayatını yaratığı yok etmeye adar. Onu takip ederek Kuzey Kutbu’na kadar gider, ama burada güçten düşer ve Walton’un gemisine sığınır. Victor, hikâyesini anlattıktan sonra ölür; Walton ise gemide yaratığı görür. Yaratık, Victor’un cesedi başında pişmanlık ve acı içinde ağlar. İnsanlıktan dışlandığını, yalnızlığa mahkûm olduğunu söyler ve buzların arasında kaybolmak üzere ayrılır, muhtemelen kendini yok edecektir.

Frankenstein, katmanlı bir anlatıma sahiptir. Victor’un hırsı, “Tanrı gibi yaratma” arzusunun bir yansımasıdır ve Shelley, bunu Yunan mitolojisindeki Prometheus’a atıfla vurgular: Prometheus, insanlara ateşi vermiş ve cezalandırılmıştır; Victor da hayat yaratır ve bedelini öder. Yaratık, başlangıçta masumdur, ama toplumun reddi onu bir canavara dönüştürür. Roman, doğaüstü korkudan çok psikolojik bir derinlik sunar; Victor ve yaratık, birbirinin aynası gibidir: Biri hırslı bir yaratıcı, diğeri terk edilmiş bir yaratımdır. Shelley, dönemin bilimsel gelişmelerine (elektrik deneyleri gibi) gönderme yaparak, bilimin kontrolsüz kullanımının tehlikelerini sorgular.

Eserin gotik atmosferi, karanlık manzaralar (Alpler, Kuzey Kutbu) ve yalnızlık temasıyla pekişir. Victor’un iç çatışmaları ve yaratığın varoluşsal acısı, okuyucuyu derinden etkiler. Shelley, kadın bir yazar olarak, dönemin erkek egemen edebiyat dünyasında çığır açmıştır. Roman, yaratılışın sorumluluğu, ötekileştirme ve insanlık durumu üzerine evrensel sorular sorar. Yaratık, genellikle “Frankenstein” olarak yanlış anılsa da, isimsizdir; bu, onun kimliksizliğini ve yalnızlığını vurgular.

Frankenstein, bilimsel hırsın trajik sonuçlarını, insanlığın önyargılarını ve yaratıcı-yaratılan ilişkisini işleyen eşsiz bir eserdir. Mary Shelley, korku ve acıma duygularını ustalıkla harmanlayarak, hem Victor’un hem de yaratığın insanlığını gözler önüne serer. Gotik edebiyatın sınırlarını aşan bu roman, modern bilimkurgunun temellerini atarken, insan doğasının en karanlık ve aydınlık yönlerini sorgulamaya devam eder.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir