Yaşar Bayraktar, Zerdali – Dedemle Bir Yıl Kitap Özeti

Zerdali – Dedemle Bir Yıl: Kitabın Geniş ve Özgün Özeti

Yaşar Bayraktar’ın kaleme aldığı Zerdali – Dedemle Bir Yıl, bir dede ile torunun arasındaki ilişkiyi merkeze alarak, modern kent yaşamının karmaşası içinde unutulmaya yüz tutmuş değerleri sıcacık bir hikâyeyle yeniden canlandıran bir eser. Kitap, altıncı sınıfa yeni başlayan Yağız adlı bir çocuğun, dedesi Said Bey ile geçirdiği bir yılı konu alıyor. Bu süreçte Yağız, dedesinin doğayla iç içe sade yaşamından, aile bağlarının gücünden ve sevginin derinliğinden etkilenerek kendi dünyasını yeniden şekillendiriyor. 144 sayfalık bu hikâye, hem genç okurlara hem de yetişkinlere hitap eden evrensel temalarıyla dikkat çekiyor.

Hikâye, Yağız’ın altıncı sınıfa geçişiyle başlıyor. Yağız, şehir hayatının telaşına alışkın bir çocuktur; ailesiyle apartman dairesinde yaşar, teknolojinin sunduğu imkanlarla çevrilidir ve en büyük hayali doğum gününde son model bir tablet almaktır. Ancak hayatı, ailesinin aldığı bir kararla değişir: Yeni okul dönemi için dedesinin evinin yakınındaki bir okula kaydolacaktır. Dedesi Said Bey, büyük apartmanların ve gri betonların arasında, bahçeli küçük bir evde yaşayan, doğaya tutkun bir adamdır. Yağız, dedesini yılda sadece birkaç kez gördüğü için onun dünyasına pek aşina değildir. İlk başta bu değişim, Yağız için bir sürgün gibi gelir; çünkü dedesinin evi, onun alıştığı şehir konforundan çok uzaktır.

Said Bey, vaktinin çoğunu bahçesindeki ağaçlarla geçirir. Bu ağaçlar, onun için sadece bitki değil, adeta birer dosttur. Yağız, dedesinin bu sade ve doğayla uyumlu yaşam tarzını başta yadırgar. Dedesi, teknolojiye mesafelidir; televizyon izlemek yerine bahçede vakit geçirir, telefonla konuşmak yerine komşularıyla yüz yüze sohbet etmeyi tercih eder. Yağız ise tam tersine, ekran bağımlısı bir çocuktur ve dedesinin bu “eski moda” hayatı ona anlamsız gelir. Ancak hikâyenin dönüm noktası, Yağız’ın doğum gününde yaşanır. Yağız, dedesinden son model bir tablet beklerken, Said Bey ona bir zerdali ağacı hediye eder. Bu hediye, Yağız’ı hayal kırıklığına uğratır; çünkü onun gözünde bir ağaç, bir tabletin yerini tutamaz. “Eğri büğrü” diye nitelendirdiği bu zerdali ağacı, başta Yağız için sadece bir yük gibi görünse de, zamanla dedesiyle arasındaki bağı güçlendiren bir sembol haline gelecektir.

Kitap boyunca Yağız, dedesiyle geçirdiği zaman sayesinde hem kendini hem de çevresini yeniden keşfeder. Said Bey, torununa doğanın değerini öğretir; birlikte bahçede çalışırlar, ağaçları sularken sohbet ederler ve komşularla dayanışma içinde vakit geçirirler. Bu süreçte Yağız, dedesinin yaşam felsefesini anlamaya başlar: Said Bey’e göre mutluluk, sahip olduklarınla değil, sevdiklerinle geçirdiğin anlarla ölçülür. Yağız’ın anne ve babası ise tipik şehirli ebeveynlerdir; iş telaşı ve günlük koşuşturma içinde çocuklarıyla derin bir bağ kurmakta zorlanırlar. Yağız, dedesiyle geçirdiği zamanın sıcaklığını ailesinde bulamaz ve bu durum, onu ailesiyle iletişim sorunları üzerine düşünmeye iter.

Hikâyede dikkat çeken bir başka unsur, kentleşme ve doğadan kopuş temasıdır. Said Bey’in bahçeli evi, çevresindeki beton yığınlarının arasında bir vaha gibidir. Yağız, dedesinin ağaçlara olan sevgisini gözlemledikçe, şehirde büyüyen bir çocuk olarak doğayla nasıl yabancılaştığını fark eder. Zerdali ağacı, bu bağlamda bir metafor olarak kullanılır; ağaç büyüdükçe Yağız’ın dedesine duyduğu sevgi ve saygı da yeşerir. Said Bey, torununa sabırlı olmayı, bir şeyleri emekle büyütmenin değerini ve maddi eşyaların geçici olduğunu öğretir. Yağız, zamanla tablet hayalini bir kenara bırakır ve dedesiyle geçirdiği anların kıymetini anlamaya başlar.

Kitapta komşuluk ilişkileri de önemli bir yer tutar. Said Bey’in komşularıyla kurduğu samimi bağ, Yağız’a şehirde unuttuğu bir dayanışma ruhunu hatırlatır. Bir gün komşulardan biri hastalandığında, Said Bey’in hemen yardıma koşması ve Yağız’ı da bu sürece dahil etmesi, çocuğun empati duygusunu geliştirir. Ayrıca dedesi, Yağız’a minimalizmin güzelliklerini de gösterir; az eşyayla yetinmenin insanı özgürleştirdiğini, gereksiz tüketimin ise mutluluk getirmediğini anlatır. Bu dersler, Yağız’ın ergenlik dönemindeki sorgulamalarına yanıt olur ve ona kendi değerlerini oluşturma yolunda rehberlik eder.

Hikâyenin duygusal doruk noktası, zerdali ağacının ilk meyvesini vermesiyle yaşanır. Yağız ve dedesi, ağacın dalından kopardıkları zerdaliyi birlikte yerken, aralarındaki dostluk tam anlamıyla pekişir. Yağız, bu meyvenin tadını tablet ekranlarından alamayacağı bir mutluluk olarak tanımlar. Ancak hikâye burada bitmez; Said Bey’in yaşlılığı ve sağlık sorunları da örtük bir şekilde hissedilir. Yağız, dedesinin bir gün yanında olmayabileceği gerçeğiyle yüzleşir ve bu, ona sevdikleriyle geçirdiği zamanın değerini daha da iyi kavratır.

Sonuç olarak, Zerdali – Dedemle Bir Yıl, Yağız’ın dedesiyle geçirdiği bir yılda yaşadığı içsel dönüşümü anlatır. Yağız, hikâyenin başında teknolojiye bağımlı, ailesiyle iletişim sorunu yaşayan ve maddi beklentilerle dolu bir çocukken, sonunda doğayı seven, aile bağlarını önemseyen ve sevginin gücüne inanan bir bireye dönüşür. Said Bey ise sadece bir dede değil, Yağız için bir rol modeldir; onun bilgeliği, sabrı ve doğaya duyduğu sevgi, torununa hayat boyu unutamayacağı dersler verir. Zerdali ağacı, bu dostluğun ve dönüşümün simgesi olarak hikâyenin kalbinde yer alır.

Kitap, kent yaşamının karmaşasında kaybolan değerleri hatırlatırken, okuru sıcacık bir yolculuğa çıkarır. Yağız’ın dedesiyle geçirdiği anılar, sadece bir çocuğun değil, hepimizin hayatına dokunabilecek evrensel bir mesaj taşır: Gerçek mutluluk, ekranlarda ya da pahalı hediyelerde değil, sevdiklerimizle paylaştığımız anlarda gizlidir.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir